Ana içeriğe atla

Kayıtlar

hayat etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Karanlık ve Aydınlık

Gözlerimiz kamera gibi neye çevirirsek ona odaklanır ve kaydeder. Herkesi görürüz de kendimizi görmekten aciziz. Özellikle de yüzümüzü görmek için başka araçlara ihtiyaç duyarız.  Bir olayı yaşarken o anın derinliği ve yükselen duyguların bulanıklığı içinde bazı şeyleri algılayamayabiliyoruz. Bulutlar biraz dağılınca zihnimiz netleşmeye başlıyor, biraz zaman biraz sakinlik ve uzaklaşmanın ardından doğru düşünmeye başlıyoruz.  Etraf karanlıkken göremeyiz, o an her şey korkunç ve belirsiz gelebilir. Ve o karanlığı kötü olarak adlandırırız. Kızarız, değiştirmek isteriz.  Aynı karanlık bazen saklanmak için iyidir. Bazen fotoğrafın güzelliğini ortaya çıkaran güzel bir fon olur.  Geceleri yeni güne hazırlayan perde olur. Uyuyup dinlenmek için, yeniden toparlanmak için vesile olur.  Işığın güzelliğini ve önemini anlamamız için zıddını görmeye ihtiyacımız vardır.  Aslında ışığı oluşturan karanlıktır. Karanlık olmasa aydınlık da olmazdı. Aydınlığın önemi...

Bugün Yepyeni Bir Gün

Her yeni gün yeni bir sayfa açıyorken hayatımızda, biz önceki sayfaları okumuş, ezberlemiş biri olarak hepsinin yüküyle yazıyoruz yeni sayfaları da. Dün kime kızmışsak, kimi seviyorsak, neyden etkilendiysek hepsini doldurup heybemize bugünü de onlarla birleştirerek bakıyoruz yeni gelişmelere. Sanki düne kadar olan her şeyi kaydettiğimiz bir gözlük var ve o gözlükle o kayıtların arasından bakıyoruz. Öyle olunca da şu an olan şeyleri dünün lekesiyle görüyoruz. Tek başına bir anlam ifade etmiyor dünle anlam kazanıyor yeni olaylar. Biliyoruz ki bugün olan burada kalmayacak yarına ve sonraki günlere taşımacak. Bunun ağırlığı ve sorumluluğu ile yazışıyoruz. Bazen bunu bilmek ağır geldiği için kaçıyoruz, inkar ediyoruz kendi içimizde. Ama biliyoruz ki yükümüz her geçen gün ağırlaşacak. Silinmiyor çünkü. Tüm sekmeler açık kalıyor. Dönüp dönüp bakıyoruz. Beyin bazılarını siliyor. Bazıları tekrar hatırlanmamak üzere gidiyor. Ancak unutsak da bir şeyler kalıyor geride. Belki bir iz be...

Kaliteli dinlenme nasıl olmalı?

Zihnen ya da bedenen yorgun hissediğimizde dinlemek bize yeniden enerji verir, şarj olmamızı sağlar ve yeniden dengeye geliriz. Ancak kaliteli dinlenemediğimizde bir şeyler eksik gibidir. Bazen insanlar dinlendiğini zanneder ancak dinlenememiştir ve kalkıp yine işe koyulunca tükenmiş ve bitkin hisseder. Dinlenmek sadece yatmak ya da uyumak değildir. Ya da dinlenirken telefona bakmak zihnin aktif olmasına sebep olur. Her şeyde olduğu gibi dinlenmede de özenli olmak gerekir. İyi bir dinlenme nasıl olmalı? Aynı pozisyonda çalışıp bedenin katılaşması yorgunluğu arttırır. O yüzden ara verip esneme hareketleri yapmak; boynu, beli, bilekleri ve bedenin genelini esnetmek, hareket etmek aktif dinlenmedir ve yorgunluğu alır. Dengeli ve sağlıklı beslenmek. Aşırılıklardan kaçınmak. Kafein, şeker gibi bedeni yoracak etkenleri azaltmak. Su alımına ve nefes almaya özen göstermek. Masaj yaptırmak Duş almak Sevdikleriyle, arkadaşlarla görüşmek ve sosyalleşmek Yalnız kalmak. Bazen arkadaşlarla fa...

Bırak Yağmur Yıkasın Seni

 Sıcak bir sabaha uyanmışken bir anda başlayan ferahlatıcı yağmuru izliyorum şimdi. Başka bir konuda yazmak için oturmuştum ancak yağmurun hatırlattıklarıyla şöyle bir geçmiş turu yapıp geldim. En iyisi bu konuyu yazayım dedim. Eskiden yağmuru çok severdim. Yağmur yağdığında içimdeki hüzünleri, hazretleri, ağlama hissini sanki benim yerime ağlayıp onlar giderirdi. İçime su serptin deyimi de böyle bir hali anlatıyor olmalı. O sıralar yağmur içime su serperdi. Karadeniz’de yaşadığım için de bol bol yağmurla buluşurdum. Sonra Karadeniz’in bir köşesinde olsa da o kadar yağmur almayan Karabük’te çalıştım. Oranın havası kuru ve sert. Yazın yeşil ve güzel olsa da sonbahar ve kışta kurak bir iklime dönüşüyor. Fabrikanın savurduğu tozlar da her yere saçılıp is bırakıyor. Balkonlar hemen kirlenirdi. Açık camlardan giren siyah tozlar evi kaplardı. İnsanların cildini, burnunu kaplayıp kurutan tozları da tahmin edersiniz. İş yerinde küçük bir mescit vardı. Önde erkeklerin bölümünde pencere vard...

Yaşamak bir su gibi...

  Renkleri kucaklayabildiğimiz kadar içimize alırız hayatı, havayı soluyabildiğimiz kadar.  Yaşamı hissedebildiğimiz kadar var oluruz, Anları doldurabildiğimiz kadar özenli. Sevebildiğimiz kadar doldururuz kalbimizi, Alabildiğimiz kadar verilir, İnandığımız kadarını yaşarız, Bakabildiğimiz kadar görürüz, Anlayabildiğimiz kadar anlaşılırız, Dinleyebildiğimiz kadar dinleniriz. Yalnız kalabildiğimiz kadar içeriye açılırız, Kucaklayabildiğimiz kadar kucaklanırız. Kendimizden kendimize yansıyan aynaları okuyabildiğimizde kimseyle meselemiz kalmaz, kendimizden kendimizi görürüz. Alemi seyretmek için içimize, içimizi seyretmek için de aleme bakarız. Alem ademde gizli, adem alemde. Kendimizi tanımak ve geliştirmek için insanlarla iletişime ihtiyacımız var. Aynalar olmadan kendimizi göremeyen bir yapıdayız. Birliğin bütünlüğün içimizde yeşerttiği güzelliklerin bilgisini alabilmek; şu anda olabilmekle mümkün. Şu anda olabilmek de; bedenimizde burada yaşanan halin içinde olabilmekle mümk...

Kendini bulma yolculuğu

İnsanın kendine yolculuğu öylesine derin ki nereden nereye varacağını kestirmek hiç de kolay olmuyor. Yola çıkarken bazen derin bir karanlık beliriyor korkmadan adım atabilirsen karşına sürprizler çıkıyor. Ya da yolun sonundaki ışığı görüp hevesle ilerliyorsun ama bir türlü ışığa yaklaşamıyorsun. Her halükarda gidilecek yol belirsizliklerle ve sürprizlerle dolu. İlerlemek cesaret gerektiriyor. Yolu seçen sen olsan da bazen başkalarına kızıyorsun. Kendine kızdığını görmediğin, kendini suçladığını fark etmediğin uzun yolculuğun sonunda özrü de sevgiyi de kendine sunman gerektiğini fark ediyorsun. En çok sevmen gereken insan oyalandığın yerlerde değilmiş, en çok dinlemen gereken insan uzaklarda değilmiş. Senden sana gelmen yıllar alıyor bazen. Onca yolculuk, tüm gelgitler senin kendine gelmen içinmiş. Tüm sorunlar sorulardan doğarmış. Ne sorular geldi geçti, ne günler karanlıktan aydınlığa döndü. Sen aynı kişi değilsin. Hiç aynı olmadın ki. Seni senin istediğin şekilde bilsinl...

Rutin bir hayat neler getirir?

Sürekli aynı saatlerde aynı şekilde yapılan şeyler zamanla yataylık, durağanlık getirir. Yatay negatiftir ve uzun süre negatifin devam etmesi kişinin hayatına pozitifi çeker. Aşırıya gidilen konuda zıddı doğmaya başlar. Pozitif; aktif, hareketli olandır. Bu hareket bir kaza, kayıp, iflas, ani bir olay ve öfke olabilir. Uzun süre harekete geçemeyen, bir yönü yatayda kalan kişiler kendisini öfkelendirecek olay ve kişileri hayatına davet eder. Her sabah kahve içen bir insan zamanla bunu otomatik şekilde yapmaya başlar. Rutine girer, durağanlık oluşur. İstemese de alışkanlık oluştuğu için içmek zorunda kalır. Bu durum zamanla keyif vermemeye başlar. İşleri planlı, disiplinli yapmak güzeldir ancak aynılık yataylık getirir. Ara sıra küçük değişiklikler yapmak, farklı perspektifler katmak, tat katacak yenilikler yapmak rutini bozacaktır. Namazın saatleri her gün değişir. Her namazı aynı kılmamak, her seferinde yenilenerek kılmak gerekir. Saatlerini bile takip etmek yenilik katıyor...

İnandığın Kadarını Yaşarsın

Değişime inanabildiği ölçüde değişiklikler oluyor insanın hayatında. Bazen öyle uzun geliyor ki yaşadıkları, hiç bitmeyecek, değişmeyecek zannediyor. Elinden bir şey gelmezmiş gibi. Kendini de şartları da yetersiz görme eğilimi oluyor. Bu durumda çaresizlik artıyor. Kendi görebildiği dar dünyada sıkışıp kalıyor. Dünyasının dışına çıkıp bakması pek de kolay olmuyor. Oysa geniş açıdan bakabildiğinde nelerin ona duvarlar ördüğünü görebilir ve bir anda her şey değişebilir. Fazla düşünerek hayatı karmaşık hale getirebiliyor insan. Bazen daha basit düşünen, çok kurcalamayan için değişim daha kolay oluyor. Çok bilmek de yük olabiliyor. Bildiği şartlara bağlıyor. Bilmediğine kapalı olabiliyor. Bildiklerini bir kenara bırakıp yeniyi alabilen için yenideki deneyimleri almak daha kolay ve keyifli oluyor. Kasların geliştirildiği gibi konfor alanından çıkmak için de adım adım ilerleyip kaslarını geliştirebilir insan. Değişmek gerekli mi? Evet. Her şey değişim halinde. Hayat durağanlığı ...

Olumsuzluklara fırsat verme

Bir düş kırılırken ne kadar ses çıkarır, peki ya bir kalp parçalarını ne kadar saklayabilir, bir yıkılış ne kadar aşağıya çeker, bir acı ne zamana kadar peşimizi bırakmaz, bir anı kaç yıl yaşar, bir yaşama kaç ölüm sığar... Sustukça çoğalır içimizde duygu ve düşünceler. Sormazsak bilemeyiz. Hep kendi kafamızda bulduğumuz cevapların sınırlarını zorlamaya çalışırız. Ne yaparsak yapalım bir başkasının kafasındakileri, duygularını, korkularını, biriktirdiklerini, kendi bakış açımızla ya da önyargılarımızla anlayamayız. Sormadan, dinlemeden iletişim kurduğumuzu zannederek bir yığın sorunu derin çukurlara gömeriz. Zamanla çukur derinleşir. Anlamak ve anlaşılmak zorlaşır. Başkasını anlamanın en güzel yolu onun kendisini açmasına, anlatmasına izin vermektir.

Her Nefis Ölümü Tadacaktır

Kışın yaza, akşamın sabaha dönmesi gibi yaşamın mevte dönmesi de gerçektir ve hem uzak hem çok yakındır. Her gün yaşanan bu dönüşümlere öyle alışmışız ki şaşırmıyoruz, farklı bir şey olmasını da beklemiyoruz. Arada bizi uyaran sarsıntılar olsa da çabuk unutuyor, yolumuza devam ediyoruz.