Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Gece Yarısı Kütüphanesi Kitap tavsiyesi

Nora Seed üst üste yaşadığı zorlukların ardından işsiz kalır, umutları azalır, kendini işe yaramaz hisseder, kedisinin ölümüyle yalnızlığı daha da artar ve o gece intihara kalkışır. İşte o anda hayatında farklı pencereler açılmaya başlar. Yaşamla ölüm arasında bir kütüphanede bulur kendini. Sonsuz hayatlardan seçim yapıp istediği hayatı yaşayabileceği söylenir. İnanmaz ve umutsuzdur. Onun için iyi bir hayatın olabileceğine inanmaz. Pişmanlıklarından oluşan bir kitap verilir eline. İşte orada hayat boyu pişman olduğu küçük büyük her şey yazılıdır. Onları görmek ağır gelir ve bir daha bakmak istemez. Sonra seçim yapar. Pişman olduğu bir ana gider oradan itibaren yaşamaya başlar. Eğer gittiği hayatta hayalkırıklığı yaşarsa kütüphaneye geri döneceği söylenir. Ve yaptığı bir sürü seçimin hayalkırıklığı ile sonuçlandığına şahit oluruz. Gittiği hayatlarda kendini ait hissedemez, bir seçim iyi hissettirse de başka bir alanda pişman edecek gelişmeler olur. Her seferinde hayalkırıklı...

Bilinçaltı kayıtları ve hayat

Bir zamanlar küçüktük fark etmeden her şeyi kaydettik. Buna dokunursam bana kızarlar, şöyle davranırsam sevilirim, annem - babam beni sevmiyor o halde ben sevilmeye layık değilim, kimse beni sevmez, kendim olursam sevilmem gibi kayıtlar tuttuk. Sormadık, açıklama yapılmadı, kendi bakış açımızla, duygularımızla, subjektif olarak değerlendirdik ve o anki haliyle öylece kaydettik. Zamanla yeni deneyimler eklendi, eski kayıtları destekleyenleri kanıt olarak ekledik. Kanıtlar güçlendi. Değersiz hisseden daha da değersiz hissetti. Sevilen daha da sevildi. Baskı gören baskı görmeye devam etti. İlk kayıtlar çok önemli ancak sonraki kayıtlar farklı olursa gidişatın değişmesi mümkün. Genellikle ilk baştaki kayıtlar sonradan desteklenerek devam ediyor. Ve hayat bu döngü içerisinde aynı perspektiften sürdürülüyor. Fark ettiğimizde değiştirmek mümkün. Değişim bize bağlı. Yolu aydınlatan ışık bizim içimizde... Yeter ki aydınlatmayı isteyelim. İçimizdeki karanlığı, içine girdiğimiz çukuru değiştirmek...

Tat Almak İçin Yeniden Bakmak

Alarmının sesiyle uyanmıştı. Bedeni aynı yerde, aynı odada ve bildiği duygularla doluydu. Gözlerini açınca gördükleri aynıydı. Değişmeyenlerin verdiği güven ve huzur ile güne başladı. Her sabah yaptıkları neredeyse aynıydı. Bazılarını farkında olmadan otomatik olarak yapıyordu, hızlıca. Uyandığında yine aynı kişileri seviyor, aynı kişilere öfke duyuyor, aynı düşüncelerin dönüp dolaşmasını izliyor, dün nasıl bıraktıysa öyle uyanmak ona güvende hissettiriyor. Bu kadar aynılık içinde farklı bir gün ve değişim beklemek pek de mümkün olmuyor. İnsan hayatındakilere sıkıca tutundukça yeniyi hayatına alması o oranda zor oluyor. Bıraktıkça yeniye yer açılır ve yeniyi alabildikçe bırakmak kolay olur. Bazen zor da olsa kötü de olsa, acı da verse bırakmakta zorlanır insan çünkü o bildiği acıdır. Bilmediği korkutur, belirsizlikten neler geleceğini bilmediği için bildiğine sarılır.  Hayata güvendikçe eskiyi bırakmak ve yeniyi kucaklamak kolaylaşır. Hayatı kucaklayan, her deneyimin öğ...

Farklılıklar Zenginliktir

 Yaşadığımız olayları olduğu gibi kaydetmez beynimiz. Sol beynimiz ayrıştırıp inceler, sağ taraf duygu, düşünce ve olay esnasında etrafta olanlarla anlamlı bir bütün haline getirir. Önceki bilgi ve deneyimlerle bağdaştırarak kendine göre yorumlayarak kaydeder. Herkes kendi algısı ve koşullarına göre kaydettiği için bir anıyı anlatırken aynı şekilde anlatmazlar. O yüzden kişilerin kendi bakış açılarına gerçek diyemiyoruz. Geniş bir algıyla düşünmek mümkün olsa da insanın kendinden bağımsız, gerçek bakış açısıyla bakması pek mümkün olmuyor.  Etkilendiğimiz çok fazla faktör var ve fanusta yaşamıyoruz. Sürekli alışveriş halindeyiz. Duyularımıza takılan pek çok bilgi sürekli bizi etkiliyor. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak sürekli kaydediyoruz. O yüzden benim bildiğim doğru diyerek kendi bakış açımıza çok güvenerek haklılık tartışmalarına girmemek gerekir. Duyularımız sınırlı, algımız farklı, her şeye hakim olmamız ve kontrol etmemiz mümkün değil o yüzden başkalarına da ...

İçimizdeki alem

İçimizde duyulmayı, görülmeyi bekleyen hediyeler gizli. Bazıları karanlıklarda, boşluklarda, bazıları doluluğun içinde gizli. Herkesin kendine özgü alemi var, içerideki hazineleri görmek kendine bağlıdır. Başkası bizim içimizdeki dünyaya erişemez, destek olur, yol gösterir ama kalbimizin derinliklerinin anahtarı kendimizdedir. Herkes kendi içindeki mağaralardan mesuldür.  İnsan bazen uzaklarda arıyor, uzaklaştıkça boşluğun arttığını fark etmeyebiliyor. Bir an gelip de kendine doğru yolculuğa çıkarsa işte o zaman boşlukları dolduranın yakınlık olduğunu, içindeki alemde gizli hazineler olduğunu görmeye başlıyor.  Gördüğümüz her şeye, yaşadığımız her olaya duygularımızı katarız. Sonra dönüp baktığımızda duygular yön verir nasıl tepki vereceğimize. Duygu; anı yavaşlatır, uzatır. Duygular olmasaydı hızlıca, fark etmeden geçip giderdi zaman. Durup düşünmemizi, yavaşlamamızı sağlayan duygularımız bazen bize çok ağır gelir, bazen kuş gibi hafif oluruz. Otobüsle giderken hı...

Sorunlardan uzaklaşmak için geniş bakmak

Güzel gördüğün çoğu şey bir anda olmamıştır. Geçen yıllar, farklı bakış açılarıyla dolu insanlar, üretenler, eleştirenler, bozanlar, düzeltenler ve daha pek çok faktör katkı sağlamıştır ona. Bizim açımızdan olumlu görünmeyen olaylar da katkı olabilir. İyi - kötü, doğru - yanlış diye değerlendirmeden süreci izlemek en güzeli.  Yaşarken fark etmeyebiliyor insan. Tam da sıkıntının orta yerinde kafasını kaldırıp geniş açıyla bakamayabiliyor. Ama şöyle bir geriye çekilse, uzaktan bakabilse fark edecek. Yıllar sonra bu deneyimin ona neler kazandıracağını bir bilebilse. Geçmişe bakınca olumlu, olumsuz her şeyin bize katkı olmak için heybemizde biriktiğini görüyoruz. Yolculuk boyunca aydınlanamasa da tünel. Sonuna gelince ışıklar manzarayı tüm parlaklığıyla sunuyor ve gözlerimizi kamaştırıyor. Bazen tünelden çıkmaya hazır olmadığımız için tünel uzuyor, bazen kısa olsa da bize uzun geliyor. Gözlerimiz bir anda ışığa çıkınca rahatsız olur, belki de göreceklerimize hazır hale gele...

Ne istediğini bilen insanlardan mısınız?

Çocukken neleri severdiniz? Sizi en çok ne güldürürdü? Her şeyi unutup yorulmadan yaptığınız neler vardı? Yıllar önceydi, çoğunu hatırlamakta zorlanıyorum diyebilirsiniz. Oysa bir koku, bir ses, bir görüntü kadar yakın. Onları hatırlamanın kıymetinden bahsedeceğim. Çocukken sevdiklerimiz, mutlu olduklarımız; bizim ruhumuzdan gelenlerdir. Ancak ailemiz, çevremiz bize onu yapma, o kötü, bu yanlış derken farkında olarak ya da olmayarak bizim asıl isteklerimize sınırlar koydular. Biz de isteklerimizin yanlış olduğunu düşündük. Yanlış zamanda yanlış şeyler istediğimize inandık. Kendimize yasaklar koyduk. Bunu sevmemeliyim, yememeliyim, böyle davranmamalıyım diyerek kendimizi bastırdık. Mesela büyüklerin yanında konuşma, uslu çocuk ol, dondurma her zaman yenmez, şimdi sırası değil, sen bilmezsin ben bilirim, sen sus, her gördüğünü isteme, gülme, ağlama, bağırma... gibi sözleri büyüklerimizden çokça duyduk. Peki ne oldu? İyi çocuk olmak için, sevilmek için kendimizden, ihtiyaçları...