Sıcak bir sabaha uyanmışken bir anda başlayan ferahlatıcı yağmuru izliyorum şimdi. Başka bir konuda yazmak için oturmuştum ancak yağmurun hatırlattıklarıyla şöyle bir geçmiş turu yapıp geldim. En iyisi bu konuyu yazayım dedim. Eskiden yağmuru çok severdim. Yağmur yağdığında içimdeki hüzünleri, hazretleri, ağlama hissini sanki benim yerime ağlayıp onlar giderirdi. İçime su serptin deyimi de böyle bir hali anlatıyor olmalı. O sıralar yağmur içime su serperdi. Karadeniz’de yaşadığım için de bol bol yağmurla buluşurdum. Sonra Karadeniz’in bir köşesinde olsa da o kadar yağmur almayan Karabük’te çalıştım. Oranın havası kuru ve sert. Yazın yeşil ve güzel olsa da sonbahar ve kışta kurak bir iklime dönüşüyor. Fabrikanın savurduğu tozlar da her yere saçılıp is bırakıyor. Balkonlar hemen kirlenirdi. Açık camlardan giren siyah tozlar evi kaplardı. İnsanların cildini, burnunu kaplayıp kurutan tozları da tahmin edersiniz. İş yerinde küçük bir mescit vardı. Önde erkeklerin bölümünde pencere vard...
Yaşarken öğrendiklerimi paylaştığım bir blog